Suriye’deki yönetim karşıtı olayların başlamasından bu yana geçen süreçte binlerce insanın öldüğü olaylara ve bu olaylara yönelik farklı reaksiyonlara şahit olurken, üçüncü yılını dolduran ayaklanmalardan istenilen sonuç henüz alınamamış, yaşanan dram ise şiddetini korumaya devam etmektedir.
İBB Gençlik Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu olarak; konunun uzmanı gazeteci, politikacı ve akademisyenler eşliğinde gençlerin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Suriye Sempozyumu’nda yaşanılan sürece ışık tutmayı ve gençler arasında bir farkındalık oluşturmayı hedefledik ve bu yıl ikincisini düzenlediğimiz Küresel ve Bölgesel Perspektiften Suriye Sempozyumu’nu organize ettik.
Programımızın gerçekleştiği İstanbul Şehir Üniversitesi’ndeki açılışımızda katılım gösteremediği halde bizler için duygu ve düşüncelerini yazıya döken Suriye Geçici Hükümet Başkanı Gassan Hito’nun mektubu dinleyicilerimizle paylaşıldı.
Değerli katılımlarıyla protokolümüzde yer alan Suriye Ulusal Konseyi Başkan Yardımcısı Salem Al Meslet, ağırlıklı olarak Suriye’deki drama ve Suriye halkının Türkiye’ye beslediği umutlara değindiği konuşmasında dinleyicilere duygu dolu anlar yaşattı.
1. OTURUM
SOSYO-EK O N O M İK B O YUT L AR IY L A SUR İ YE K R İZ İ
Moderatörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğrencisi Oğuzhan Mailmail’in yaptığı ve Dr. Cemil Ertem ve Osman Atalay’ın konuşmacı olarak yer aldığı Sosyo-ekonomik Boyutlarıyla Suriye Krizi oturumu, Dr. Ertem’in değerli yorumlarıyla başladı.
Cemil Ertem Suriye değerlendirmelerine geçmeden evvel, sözlerine Saraybosna’ya yaptığı bir ziyarete dair anekdotu paylaşarak başladı. Bölgeyi ziyareti sırasında karşılaştığı bir annenin iç yakan sözlerinin bugünün Suriye’si için de geçerli olduğunu ifade etti. Acılı annenin, “NATO iki gün önce gelmiş olsaydı, çocuklarım yaşıyor olacaktı” sözlerini Suriyeli annelerin de söyleyecek olmasından endişe duyduğunu dile getiren Ertem, Suriye’deki drama dünyadan yeterli tepki gelmemesinden şikayetçi olduğunu belirtti.
Ülkeler arası yürütülen ikili ittifakların ve gizli antlaşmaların süreçte etkin rol olduğunu hatırlatarak, Esad’ın sonunun yakın olduğuna inandığını ifade etti. Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin tarihi yolculuğundan bahsetti. Bölgede etkin güç olan enerji sektörü üzerinden yürütülen petrol kaynaklı sözleşmelerin şaşırtıcı sonuçlara yol açabileceğini belirten Dr. Ertem, sözlerine “Mazlumlarla emperyalistlerin çıkarları örtüşüyor. Tarih, bozuk bir saatin günde iki kere doğruyu göstermesi gibi 1000 yılda bir de olsa örtüşen bu çıkarları göz önüne seriyor” diyerek devam etti. ABD’nin Ortadoğu’da demokrasi arayışında olan mazlum halkın yanında yer alıyor gibi görünmesinin geri planında, değişen strateji planları olduğunu dile getirdi.
Bölgede etkin bir diğer güç olan İsrail’e de değinen Dr. Ertem, İsrail’in Ortadoğu’daki
varlığını korumasının temelinde Suriye’yle oynanan “savaş oyunlarının” yer aldığını belirtti. “Görünürde sürekli bir çatışma halinde oldukları imajını veren iki devlet, aslında birbirlerinin çıkarlarına çalışıyordu.” dedi.
Dr. Ertem’in konuşmasının ardından söz alan gazeteci Osman Atalay, değerlendirmelerini ağırlıklı olarak Suriye ayaklanmasının ilk iki yılı üzerinden yapacağını belirtti.
Ak Parti hükümetinin Arap Devrimi’ni iyi okuduğunu söyleyen Atalay, bu sürecin Türkiye’deki
muhafazakar camiada bölünmelere yol açtığını belirtti. Bunun temelinde mevzu bahis edilen bölgelere hakim insan sayısının az olmasının ve gerek dil gerekse kültürel bağlamda yeterli donanıma sahip olmayışımızın yer aldığını ifade etti.
Tarih boyunca insanlığın yüzleştiği katliamlardan söz eden Osman Atalay; Halepçe, Ruanda
örneklerini vererek bu katliamlardaki sorumluların bir şekilde yargı önüne çıktığını ancak
1982’de Hama’da Hafız Esad’ın yol açtığı katliamla ilgili hiçbir adımın atılmadığını ifade etti.
Şimdilerde yaşanan dramı da düşününce, Suriye’nin kara yazgısının geçmişte de benzer olduğunun altını çizdi.
Suriye’deki demografik yapı incelendiğinde %80 gibi büyük bir oranın Sünni kesime ait olduğunu belirten Atalay, yönetimde İslamcı iktidar istenmediğini söyledi. Sürecin uzaması halinde, Suriye’nin pozisyon itibariyle Kuzey Irak’a benzeme durumu olduğunu ifade ederek, bu bölgede kurulacak özerk bir devletin Türkiye için sorun teşkil edebileceğini vurguladı.
Oturum bitiminde İBB Gençlik Meclisi Başkanı Ömer Bilge Albayrak konuşmacılara değerli katılımlarından ötürü nacizane hediyelerimizi takdim etti.
2. OTURUM
K ÜR ESEL B O YUT L AR IYL A SUR İ YE KR İZ İ
Moderatörlüğünü gazeteci yazar Abdurrahim Boynukalın’ın yaptığı, Avrupa Birliği Bakan Müşaviri Ayşe Sözen, gazeteci Nuh Yılmaz ve Suriye Ulusal Konseyi üyesi Samir Al Nashar’ın konuşmacı olarak yer aldığı Küresel Boyutlarıyla Suriye Krizi oturumu Ayşe Sözen’in değerlendirmeleriyle başladı. Şimdilerde “AB” denildiğinde akla
Avrupa Birliği’ndense Arap Baharı’nın geldiğini belirten Sözen, Suriye krizine yönelik
Avrupa’dan gelen reaksiyonların zayıf kaldığını belirterek, “Avrupa hükümetleri, topu Suriye
hükümetine atarak kendi sorumluluklarını gölgeliyor.” dedi.
Bu krizin çözümü için izlenilecek yolun, bölgesel inisiyatife daha çok önem verilmesi ve İran’ın içinde bulunduğu bir inisiyatife girilmesi olduğunu ifade etti.
“Türkiye’nin cumhuriyet döneminde edindiği Ortadoğu’ya yönelik mesafeli duruş, yerini bütün gruplara eşit ve yakın bir duruşa bıraktı.” dedi.
Ayşe Sözen’in ardından söz alan Suriye
Konseyi üyesi Samir Al Nashar, konuşmasına 2000 yılından itibaren Suriye’de siyasi aktör olarak bulunduğunu
ve orada yapılanların bir kısmına gözleriyle şahit olduğunu ifade ederek başladı.
Geçtiğimiz sürece yönelik acı gerçeklerden bahseden Al Nashar, Suriyeli gençlerin ellerindeki silahların kendilerini korumak amaçlı taşındığını ve istenilenin yalnızca Suriye halkı için özgürlük ve adaleti geri getirebilecek bir sistem olduğunu ifade etti.
Konuşmasında komşu ülkelere de değinen Al Nashar, İsrail’in bu süreçte ciddi gözlemler yaparak siyasi ve politik demeçler veren bir politika izlediğini belirtti. İran’ın rejime destek vermesini eleştirirken, Türkiye’nin sürecin başından itibaren rejim karşıtı bir duruş sergilemesinden ve bundan ötürü Suriye halkının Türkiye’den umutlu olduğu gerçeğinden bahsetti.
Oturumun son konuşmacısı gazeteci Nuh Yılmaz, Arap Baharı sarsıntısının bir yükselen güçler meselesi olduğuna ışık tuttu. Bu dönemin Türkiye, Katar ve Mısır’ın birbirine yaklaştığı bir dönem olduğunu ifade ederken, bunların arasında en etkin olan ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çekti. En aktif ve en çok risk alan ülke konumundaki Türkiye’nin, başlarda iyi ilişkiler kurma politikası yürütürken bu politikada doğan sancılı sürecin etkisiyle çizgisini değiştirerek tercihini halktan yana kullandığını ifade etti.
Bölgede etkin olan bir diğer güç Rusya’nın; Suriye hükümetini desteklemek için oradaki mevcut yatırımlarını korumak, Akdeniz’deki varlığını devam ettirebilmek gibi nedenlere sahip olduğunun altını çizdi. ABD’nin ise tamamen bir denge politikası izlediğini, süreç dahilinde etkin olan güçler arasındaki seviyeleri koruduğunu belirtti.
Oturum bitiminde İBB Gençlik Meclisi Başkanı Ömer Bilge Albayrak konuşmacılara değerli katılımlarından ötürü nacizane hediyelerimizi takdim etti.
3. OTURUM
B ÖL GESEL VE H UK UK SAL B OYUT L AR IYL A S UR İYE KR İZ İ
Moderatörlüğünü gazeteci yazar Abdurrahim Boynukalın’ın yaptığı, Anadolu Ajansı Arapça haberler koordinatörü Turan Kışlakçı, Suriye Ulusal Konseyi üyesi Salah Al-Den Al Hamwi, Prof. Dr. Samir Salha, Prof. Dr. Hassan Köni ve gazeteci Mona Moustafa’nin konuşmacı olarak yer aldığı oturumda
Turan Kışlakçı ilk söz
alan isim oldu.
Kışlakçı Esad rejiminin yol açtığı dramların yalnızca Suriye sınırlarıyla
kalmadığını, Filistin’i İsrail’den sonra en çok katleden rejimlerden birinin Esad rejimi olduğunu dile getirdi.
Suriye’yi bir cezaevine benzeten Kışlakçı, “bir cezaevinde isyan çıksa, o isyanı iki şekilde durdurabilirsiniz ; isyancıların duygu ve isteklerini anlayarak ya da isyancıları katlederek” diyerek Suriye’deki katliamın sebeplerine dair ışık tuttu.
Rejimin halen ayakta olmasına yönelik nedenlere de değinen Kışlakçı, bunları ana hatlarıyla
dört başlık altına sığdırdı : İstihbarat ve ordu üst düzey mensuplarının Musevi olmaları, Rusya faktörü, benzer sonla yüzleşmekten endişe duyan diğer Arap liderler ve Batı’nın iki yüzlülüğü. Oturumda söz alan bir diğer isim Salah Al-Den Al Hamwi, Suriye’de hakim olan baskı ve zulüm rejiminin kurbanlarından biri olduğunu ifade ederken, 24 yıl boyunca rejim zindanlarında hapis yattığını belirtti. Tüm bu yıllar süresince şahit olduğu acı olaylara da değinen Al Hamwi, bu dramların İslam ülkelerinde yaşanıyor olmasının bu dinle hiçbir alakası olmadığının altını çizdi. “Herhangi bir zaman diliminde İslam ne zalim olmuştur ne katletmiştir” diyerek asıl katliam yapanların Arap liderler olduğunu vurguladı.
Devamında söz alan Prof. Dr. Samir Salha, ağırlıklı olarak Arap ülkelerinin temel problemlerine değinirken asıl sorunun bir türlü “birlik” işlevi göremeyen “Arap Birliği”nde olduğunu ifade etti. Kurulduğu yıllardan itibaren hatalı bir vizyon edinen Arap Birliği’nin derhal dağıtılması gerektiğini söyleyen Salha, “Uzun vadedeki planlarını çok erken ve alenen gözler önüne serdiler.
Bu nedenle Arap Birliği, ölü doğmuş bir birlikten başka bir şey değildir” dedi.
Hukuksal boyutlarıyla Suriye krizine ışık tutan Prof. Dr. Hassan Köni, bir ülkenin demokratik olma sürecinin 3 aşamadan geçtiğini belirterek sözlerine başladı. Bunları“ Batı’nın insan hakları normlarını kabul etmek, Hukuk Devleti olmak ve Serbest Piyasa ekonomisine sahip olmak” diye belirtti.
Libya’daki NATO müdahalesi ve Türkiye’de devam eden Barış Süreci’ne dair önemli
çıkarımlarda bulunan Köni, uluslararası hukukun çok esnek bir yapısı olduğunun altını çizdi. Artık bir ülkenin izni alınmadan, “gerekli görüldüğü takdirde”, o ülke sınırları içerisinde ciddi boyutlara ulaşan problemli bölgelere Birleşmiş Milletler’in müdahale yetkisi olduğunu ifade ederken, Barış Süreci’nin başlamasında çok isabetli bir karar verildiğini vurguladı.
Oturumda son olarak söz alan Mona Moustafa, Suriye’yi orada oynanan siyaset oyunları ve
hukuksal boyutlarıyla anlatacağını belirterek sözlerine başladı.
Konuşması boyunca ülke vatandaşlarının asıl önem vermesi gereken değerlere dikkat çeken Mona Moustafa, çözüm sürecinde izlenilecek yolları şu başlıklar altında topladı : Bölgede ve dünyada kurulacak uluslar arası barış platformu, beşeri & ulusal kalkınmalar, devletler a rası sorunların bitirilmesi ve insan haklarına verilen önemin artırılması.
Oturum bitiminde İBB Gençlik Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Deniz Baran konuşmacılara değerli katılımlarından ötürü nacizane hediyelerimizi takdim etti.
Sempozyumun bitiminde birlikte Beykoz’da yenilen akşam yemeğinin ardından programımızı sonlandırdık.
Organizatörler
Elif Nur Duman, Zehra Böhürler, Şeyma Özyurt, Fatma Dindarol, Abdullah İkiz, Merve
Gülgün, İbrahim Kibar